"Rick: Beni kimin için terk ettin? Lazlo için mi, yoksa arada başkaları da mı var?"
Daha nasıl söylenir?
Japonların yediği FUGU balığı hakkında bilginiz olursa bu film daha enteresan bir hal alabilir. Oliwer Sacks'ın (antropolog)bir romanından uyarlanmış, Jocob's Ladder ve Mouth of Madness ile birlikte ne olduğunu seyrettikçe değil düşündükçe korkacağınız bir film.
Bu film Da Vinci Code'dan daha fazla tarihi spekülasyon içermektedir. Donanımınız yıllar içerisinde geliştikçe filmin hikâyesi de değişmektedir.
Evrende gündüz ve gece yoktur.
Ivır zıvır bir Mel Brooks komedisidir. Monty Pyton'cıların parmağı da vardır. Sessiz Film vardır aslında Mel Brooks' un ama bu da iyidir. Alive! Alive! hakkaten çok komiktir.
Fritz Lang her şeyden önce bir mimardır. Tıpkı Robert Wilson gibi... Bu set, bu dekor başka türlü kurulmaz çünkü.
Can simidimiz L'atalante.
Careful with that axe, Jean Vigo.
Belgesel olarak tasarlanmış. İzlerken balkonun tavanı çöktü; pencereden leylekler girdi sandım. Öyle bir âlemden âleme sektirir adamı.
Mike Nicholes, Hıristiyanlığın doğuşunu anlatıyor.
Bu film benim ilkokulu bitirme hediyemdir. Babam beni Hamza Rüstem'e götürdü ve çok sınırlı
Komşum Costa-Gavras politik sinemayı öğretiyor cümle âleme. "Z" alfabenin son harfi olarak sonsuzluk demek. Ve ölümsüz...
Bu alman bilim adamları savaştan sonra ne yaptı, nerde çalıştı, özellikle havacılık alanında yeni araştırmalara imza attılar mı bilen var mı?
3 dakika tek kare-çerçeve tren de gidilir mi hocam. Gidilir, güzel olur.
Mel Gibson'ın en iyi üç filmi; Mad Max 1, Mad Max2, Mad Max 3. Jung dersi gibi film: 20. asırda geçen olayları anlatır.
Sen tarihini bilmiyorsun, tarihi filmleri nereden bileceksin.
Gösterilemeyecek kadar acayip bulunduğundan vizyona girememiş, ama Orson Welles'e verildiği gibi(Citizen Kane) sonsuz olanaklarla David Lynch'e Fil Adam' ı çekme fırsatı verilmesine yol açmış filmdir. Ayrıca bundan önce çektiği kısa filmlerini de izleyen kardeşime göre David Lynch mutlak ruh hastasıymış.
Giuseppe Verdi
Atom Heart Mother ile açılan film (Pink Floyd) Beethoven ile örtülür.
-Abi o yaratık neye benziyordu?
—Alien’ı izledin mi?
-İzledim; Abi o adamın içinden çıkan şeye mi benziyordu?
—Hayır, Sigourney Weaver'a benziyordu.
Filmin galasında filmin gösterimi tamamlandıktan sonra kopan alkış üzerine Coppola' nın hıçkırarak ağladığı bilinmektedir.
80'lerin sonunda çocuk olmak ile alakalı bir şey...
Jack Nicholson 60 milyon dolara oynayarak tüm zamanların rekorunu kırmış, Kim Basinger'a birlikte avan-garde bir sanat akımı yaratmayı teklif etmiştir.
Michael Keaton'ın ne kadar iyi bir absürd oyuncusu olabileceğini (Kuru Gürültü) gösteren filmi Tim Burton'la tanışmamı sağladığı için de benim için önemlidir.
Bir kadını arkadan vurmak ya da vuramamak. İşte çelişki budur.
Blake Edwards'ın lirik komedisi... (Audrey Hepburn Michelle Pfeifer'dan daha güzel bir kadın olabilir, olmayabilir de)
Goodfellas'taki gibi "anlatıcı"nın mükemmele yakın bir kurgu sayesinde Martin Scorsese gibi bir "hikâye anlatıcısı" nın elinde birbirine hiç karışmadığı film en iyi 100 film arasında gösterilir.
"artık kızlar sinemaya ya tek başlarına gidiyor ya da kendi kız arkadaşlarını götürüyor" filmi. Biz de Kapalı Ferah'a gideriz. Yerlere talaş atarlardı salon hijyenik olsun diye, başımıza gelenlere bakın.
Ben bu filmi izlemedim. Üstüne bir de Deep Purple'cıyım.
Bu filmin Bocon'ların Kulübü ile alakası var mıdır bilmiyorum ama The Graduated gibi ne anlattığı bilinmeyen bir film olarak görüyorum bu filmi. Ayrıca "Ölü Ozanlar Derneği" ismi gerçekten harika çevrilmiş, millet kendi filmine böyle güzel isim bulamıyor.
Bireysellik ve özgürlük... Öztürk Serengil bir filminde aynen şöyle bir replik atıyordu; "Hacı Baba'ma söylerim hepinizi tıraş eder. Uğğğ... Haşin..."
-Abi gördüğün hayalet neye benziyordu?
—Ghostbusters 'ı izledin mi?
-İzledim; Abi o kütüphanede yakaladıkları şeye mi benziyordu?
—Hayır, Sigourney Weaver'a benziyordu.
Eski-sıkı dostlar bir film çekmiş klasik olmuş. Scorsese büyük şair ama Griffith'den farkı kalmaz bazen. Bu filmde yarı İrlandalı'lar, yarı İtalyan'lar var ama Afro-Amerka'lılar pek yoktu galiba. Ya Latin Amerika'lılar. Texas'lılara kızarız olur biter.
Yeniden çevrimi 4 gün sonra gösterime girecek film sinema tarihinin en kült yapımlarından biridir. Ve en karlısı... Yapımcısı Mustapha Akad'a deli para kazandırmıştır. Carpenter'ı şöhret, Jamie Lee Curtis'i cırtlak yapmıştır. Kamera hareketlerindeki röntgen hissi Hitchkock'tan değil, Mustapha Akad'ın Çağrı(The Messages)'sından araklanmıştır. Bildiğiniz üzere Çağrı'da Hz. Muhammed'in sureti gösterilmez, kamera çerçeveyi onun bakış açısından gösterir.
Yılbaşı gecesi bizde Şener Şen'in Milyarder filmi izlenirken Amerika'da da bu izlenir. Frank Capra'nın bu filmi ilk önce beğenilmemiş zamanla naifliği hissedilebilmiştir. Milyarder 31 Aralık için ne kadar uygunsuz ve negatifse, Şahane Hayat o kadar pozitiftir.
Afişteki balık, kadını tehdit eden erkek iktidarını sembolize edermiş. Hayvan haklarını hiçe sayarmış konusu...
Ben bu filmi sahil kenarında izledim. The Fog (SİS) ile beraber. Abimlerin, film ortamında izlenir merakı yüzünden. Gerçi o ortamlar yüzünden filmlerin türü değişirdi ama Karate filmi izleyip karate yapmazlardı evelallah.
Skeç' i başyapıta çeviren İngiliz Hayal gücü ve Mizahı. Buster Keaton, Beckett, Terry Gilliam; duyan gelmiş. "Hepsini Al!" gelmiş.
Ne yazsam yalan olur.
"bugüne kadar çeşitli ülkelerde ve farklı dillerde 65 bin kez sergilenen dünyanın en ünlü operalarından "operadaki hayalet"e sonunda Türkçe söz de yazıldı. Özen film'in sahibi Mehmet Soyarslan 8 ay önce operanın İngiliz bestecisi Andrew Lloyd Webber'e bir mektup yazarak eserin Türkçe seslendirilmesi için izin istedi. Soyarslan'ın yazdığı sözleri beğenen Webber, Antalya Devlet Opera ve balesi'nin solistleri müge derya ile Atalay Ergezen’in yorumuna izin verdi. Soyarslan, telif hakları, klip çekimleri ve 20 bin CD için yaklaşık 40 bin ytl harcadı." SABAH GAZETESİ
Kara Şahin' lerden önce UH1'ler vardı. (Apocalypse Now'da da böyleydi) Vietnam'ın arka fonundaki sesler UH1'lerle kurulur bu yüzden. Bir de Napalm bombaları, Hiroşima ve Nagazaki'den bilirsiniz.
Bu filmi herkes çok beğeniyor diye yıllarca izlemedim, sonunda izledim beğendim.90'lardan Cecile de Mille filmi beklemeyecektik zaten; Lakin vatandan ayrılmanın ızdırabı zor. Ayrıca Müzikler çok iyi. Müzikler iyiyse film kötüdür o da başka mesele.
İzleyin ve görün: Yağmacılar nasıl 19. yy.da arkeolog diye bilim adamı oluverdi, dağcı diye sporcu oluverdi. Bunlar haritacı, mezarcı.(Kral Olacak Adam, İngiliz Hasta, Arabistanlı Lawrence, daha yazayım mı?)
Baba 3 İlk kik filmden de beslendiği için bence serinin en güzel filmidir. Baba
94'ün Pastoral Senfonisi. En iyi edebiyat uyarlamması(Stephen King), En iyi montaj (F. Darabont) ve En iyi dublaj (Türkçe) dallarında Oscar'a layık görüldü. Ayrıca dublör dublaj yapmıyor ki, montör montaj yapsın.
İlkokulda dilekçe yazmayı öğreniyoruz; ödev diye verdikleri dilekçeyi Tomy Montana adına yazıp imzaladım. Hatırladığım kadarıyla tehdit içeren dilekçede ne arz ne de talep vardı. İyi ki avukat olmamışım. Bilinçaltıma yerleşen mükemmel kadın imgesi bu filmle yerleşmiş olabilir. Dünyada iki çeşit kadın vardır; Michelle Pfeiffer ve diğerleri.
Gwyneth Paltrow ağlar; biz de katil oluruz. Bir tane seri katil yakalandı geçenlerde Rusya'da. Satranç tahtası kadar insan öldürmekti hedefim ama başaramadım 63.'de yakalandım dedi. Ve ben bir profesyonelim diye de ekledi. Son kareyi kimseye bırakmayacak kadar profesyonel olabilir mi dedim sonra, dedim bu nasıl bir şey, ne acayip şeyler oluyor şu dünyada, ilginçmiş dedim kendi kendime.
Ne söyleyim bilmemki; abim okulu kırardı, herkes sinemaya gider, abim eve dönüp birlikte Star Wars izlerdik. Yoda'nın ışın kılıcı kullanmasını tam yirmi yıl bekledim. İlk sinemaya gidişim Açık Ferah'a abimin beni İlk çekilen bölüme götürmesidir. "İki film birden"de ikincisi olduğundan uyuya kalmıştım bir de eve kucağında taşımıştı beni. Üçüncü Episode'u abim izleyemedi, sanırım bende izlemiycem.
Star Wars; Episode III,
Revenge of the Sith,
"Bitmemiş türküm benim"
Goddard izleri New York'ta... Brecht'in izini süren Fransız yeni dalgası Scorsese ile Bronx kıyılarını dövüyor.
Tek espri üzerine kurulu filmlerin ilahı; "Bruce Willis ölüymüş", " ikisi aynı herifmiş", "Kayzer Şoze o sakat herif". 90'ların kara filmleri bunu Kayzer Şoze sendromu olarak adlandırsalar bile asıl patent sahibi Dr. Caligari’dir. Bir de o kızın babasına yolladığı kutudan Elektra komplexi çıkmasa neler çıkardı bir de siz düşünün.
I love she who hates me more
I love she who hates me more
and my soul shall not be lifted from out that shadow
"NEVERMORE"
(EZBERE SALLADIM İDARE EDİN)
Tüm zamanların en etkileyici afişi olduğu söylenir. Filmde önce bilim -daha doğrusu rasyonalite- derde çare olmaz diye gösterilir; sonra metafiziğe geçilir. Amerikan Zombie filmi değildir yani. Max von Sydow'un dalga geçilecek hiçbir tarafı yoktur. Şeytan çıkarma ayini hareketlerini yerden yere vurmak, pon pon kızların hareketlerini halk dansı olarak bellemiş bir topluma yakışır zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder